LTD eski ortakları borçlardan Sorumlu Değil

Limited şirket ortakları hisselerini devrettiklerinde şirketin kamuya olan borçlarından da kurtulacaklarını düşünmektedirler. Ancak limited şirket ortakları hisse devri öncesinde aynı zamanda şirket müdürü ise ve müdürlükten de ayrılacaklarsa hisse devri ile birlikte müdürlükten de istifa etmelidir ve bu durumu ticaret sicil gazetesinde ilan ettirmelidir. Aksi türlü hisselerin devrinden sonra aradan 10 yıl geçmiş olsa dahi müdürlük sıfatının devam ettiği gerekçesi ile vergi daireleri ve SGK’lar devirden sonraki 10 yıllık borçtan sorumlu olunduğunu düşünerek işlem yapmaktadır.

Uygulamada ciddi problemler yaşanması ve yargının da genel olarak eski müdürler ve ortaklar lehine karar vermesine rağmen vergi daireleri ile SGK’ların aynı yönde uygulamaya devam etmesi nedeniyle konu tekrardan ele alınmıştır.

Bilindiği üzere 6183 sayılı Kanunun 35’inci maddesine göre, limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumludurlar.

Ortak şirketteki payını devredecek olur ise de, payı devreden ve devir alan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu olacaklardır. Yine amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde de müteselsilen sorumluluk söz konusu olacaktır.

Limited şirketleri müdürler temsil ederler. Yeni TTK’nın 623’üncü maddesine göre, şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirket sözleşmesi ortak veya ortaklara bırakılabileceği gibi, üçüncü kişilere de bırakılabilir. Ancak, limited şirketlerde anonim şirketlerde olduğu gibi yönetim tamamen ortak olmayanlara bırakılamaz. Limited şirketlerde en azından bir ortağın, şirketin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir.

Kanuni temsilcilerin sorumluluğu 6183 sayılı Kanunun Mükerrer 35’inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre de, şirketten tahsil edilemeyen amme alacakları kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından tahsil edilecektir. Kanuni temsilciler ödedikleri tutar için şirkete rücu edebileceklerdir.

Örneğin, bir limited şirketin %50 hissesini 01.01.2009 tarihinde devralan Ahmet Bey aynı zamanda 01.01.2009 tarihinde 10 yıllığına şirket müdürü olarak seçilmiş ve ticaret sicil gazetesinde ilan edilmiştir. Ahmet Bey hisselerini 01.01.2010’da devretmiştir ve bu devir Ticaret Sicil Gazetesinde 05.01.2010 tarihinde ilan edilmiştir (hisse devri noterden yapılmış ancak ticaret sicilinde ilan edilmemişte olabilir). Hissesini devreden eski ortak olan Ahmet Bey müdürler kuruluna istifasını sunmuş ve müdürler kurulu istifayı kabul etmiş, bu şahsın yerine yeni ortak olan Onur Bey münferiden müdür seçilmiş ve yeni müdür seçimi de 05.01.2010 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edilmiştir. Ancak, Ahmet Bey’in hisse devri ve Onur Bey’in müdür olarak seçimi 05.01.2010 tarihli gazetede ilan edilmesine rağmen Ahmet Bey’in müdürlükten istifası ticaret sicili gazetesinde ilan edilmemiştir.

İşte tam da bu noktada Ahmet Bey için problem başlamış demektir. Ahmet Bey 05.01.2010 tarihinden sonra şirketle bağı kalmadığını düşünmektedir ancak vergi daireleri ile SGK öyle düşünmemektedir. Örneğin Ahmet Bey’in hissesini devrettiği 05.01.2010 tarihinden 01.01.2015 tarihine kadar şirketin vergi ve SGK borçları ödenmedi diye Ahmet Bey’e vergi daireleri ve SGK’lar borçları öde diye ödeme emri gönderebilmektedir.

Vergi daireleri ile SGK’nın yaptığı/yapacağı işlem hukuki olur mu?

Vergi daireleri ile SGK’nın yaptığı işlem ilk planda hukuki gibi gözükebilir. Ancak yargı bu konuda vergi daireleri gibi düşünmemektedir. Bir Danıştay Kararına göre, Türk Ticaret Kanunundaki tescil ve ilan edilmiş hususlarda yapılan değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi zorunluluğunu öngören düzenleme, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüş olup, ortaklıktan fiilen ayrılmakla, şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi hususunda yetkisi kalmayan kişi, 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulamayacaktır. Danıştayın bu yönde emsal kararları bulunmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.01.2013 tarih ve 2012/21-734 Esas, 2013/152 Kararına göre;

“…davacının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin sona ermesi ve yerine yeni temsilci atanmasının sicil gazetesinde ilanının, işlemin hukuken varlık kazanmasına değil, bu hususun üçüncü kişilere açıklanması amacına yönelik olduğu, dolayısıyla inşai değil bildirici bir işlem olduğu açıktır.

…ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. İstisnai olarak, ticaret unvanı ve işletme hakkının korunması, ticaret şirketlerinin tüzel kişilik kazanabilmesi, esnaf işletmelerinde ticari mümessil tayini, anonim şirketlerde ana sözleşmenin değişikliğinin hüküm ifade etmesi ve ticari işletme rehni halleri için ticaret siciline tescil, zorunlu ve kurucu niteliktedir.

…şirket temsilcisi veya ortağın kamu alacaklarına karşı sorumluluğu ilan edilmemenin sonuçlarına bağlanamaz, zira kamu kurumu 6762 sayılı Kanunun 38 ve 39 maddeleri anlamında üçüncü kişi olmadığı gibi, tescil edilmemeye dayanabilmesi için yetkisiz temsilcinin şirket adına işlem yapması zorunluluğu bulunmaktadır.

…Davacının şirketi temsil yetkisi, 1994 yılında sona ermiş olup kurum tarafından talep edilen alacak, davacının kendisinin fiilen gerçekleştirdiği bir hukuki işlemden kaynaklanmadığı gibi kendisinin sorumlu olduğu dönemde ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen bir prim borcu da değildir.

…Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyi niyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır.”

İlgililer kararın tamamını okuyarak daha detaylı bilgi edinebilecektir. Ancak şunu belirtelim ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu hisse devri ve müdürlükten istifanın ticaret sicilinde ilan edilmemesi nedeniyle SGK prim borçları nedeniyle sorumlu tutulmasını kabul etmemektedir. Ancak uygulamada bu tür durumlarda hissesini devreden ve müdürlükten istifa edenlere de ticaret sicilinde ilan yapılmadı diye borç çıkarmaktadır.

Hem Danıştay hem de Yargıtay kararlarına rağmen vergi daireleri ile SGK’ların işlem yapması hem yargının yükünü artırmakta, hem de hissesini devreden ve müdürlükten istifa edenleri gereksiz yere huzursuz etmektedir. Vergi daireleri ile SGK’lar yargı kararları ışığında hareket etmelidir.

Yazan :Ekrem Öncü

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.